Boşaldıktan Sonra Ağlamak… Normal mi?
Merhaba forumdaşlar,
Bugün size biraz farklı, biraz da yüreğinize dokunabilecek bir hikâye anlatmak istiyorum. Belki okurken gülümseyecek, belki de kendi anılarınızdan parçalar bulacaksınız. Ama en önemlisi, bu hikâyenin sonunda kendimize şu soruyu soracağız: “Boşaldıktan sonra ağlamak… Gerçekten normal mi?”
---
Bir Akşamüstü Sohbeti
Cem, 32 yaşında, mühendis. Hayatı planlı, düzenli, hesaplı. İşinde strateji kurmak, sorunları çözmek onun yaşam biçimi. Duygularını nadiren belli eder. Arkadaşları onu “soğukkanlı Cem” diye bilir.
Elif ise 29 yaşında, öğretmen. İnsan ilişkilerinde güçlü, empatik, duygusal zekâsı yüksek. İnsanların yüzüne baktığında içlerinde ne hissettiklerini anlayacak kadar sezgili.
O gün, iş çıkışı bir kafede buluştular. Cem biraz dalgın, Elif ise meraklı bir bakışla onu izliyordu.
— “Ne oldu? İş yerinde mi bir sorun var?” diye sordu Elif.
— “Yok… İşle alakalı değil,” dedi Cem, kahvesinden bir yudum alarak. “Bana garip gelen bir şey oldu. Dün gece, şey… boşaldıktan sonra kendimi birden ağlarken buldum. Sebebini de anlamadım.”
Elif başını hafifçe yana eğdi. Onunla alay etmedi, küçümsemedi. Tam tersine, gözleri daha da yumuşadı.
— “Ve bu seni korkuttu, değil mi?”
— “Evet… Yani erkek adam durduk yere ağlar mı? Özellikle… o an?”
---
Erkekler ve Duygular: Stratejiyle Maskelenen Hisler
Cem’in hikâyesi aslında birçok erkeğin sessizce yaşadığı bir durumun yansımasıydı. Toplum, erkeklere duygularını göstermemeyi öğretmişti. Sorun varsa çöz, zayıflık gösterme, mantıklı ol. Bu yüzden Cem de ilk refleks olarak kendine şu soruyu sormuştu: “Bu bir problem mi? Çözmem mi gerekiyor?”
Ama mesele bir “problem” değil, bir “deneyim”di. Vücudun ve zihnin bazen geçmiş anıların, bastırılmış duyguların ve yoğun yakınlığın etkisiyle tetiklenmesiydi.
---
Kadınların Empatik Yolu
Elif, Cem’in bakışlarındaki kırılganlığı gördü. Ona, bu yaşadığı şeyin anormal değil; tam tersine insanın en insanca hallerinden biri olduğunu anlattı.
— “Cem, bazen bedenimiz fiziksel bir şey yaşarken, zihnimiz bambaşka kapılar açar. Boşalma sadece bir biyolojik olay değil; bazen içinde güven, bazen geçmişten kalan yaralar, bazen de anlam veremediğin bir duygusal boşalma olabilir. Sen sadece… insansın.”
Bu sözler Cem’in içinde tuhaf bir rahatlama yarattı. Çünkü ilk defa biri, bunu “mantıklı” bir şekilde değil, “kalpten” anlamıştı.
---
Geçmişten Gelen Gözyaşları
O akşam sohbet derinleştikçe Cem, yıllardır kimseye anlatmadığı şeyleri dile getirdi. Çocukluğunda babasının soğuk tavırlarını, duygularını belli etmesine izin verilmemesini… Ve belki de boşaldıktan sonra gelen gözyaşlarının, biriken duyguların yıllar sonra açığa çıkmasından ibaret olduğunu fark etti.
Elif ona, bu durumun bilimsel bir açıklaması olduğunu da söyledi: “Post-Coital Dysphoria” (PCD) denen bir şey vardı. Hem erkeklerde hem kadınlarda olabiliyordu. Fiziksel tatminin ardından gelen bir duygusal düşüş, bazen de gözyaşları… Ama bu, hasta olduğun ya da ‘yanlış’ olduğun anlamına gelmiyordu.
---
İki Yol, Tek Gerçek
Cem olaya stratejik yaklaşmak istedi: “Peki bunu nasıl engellerim?”
Elif ise gülümsedi: “Neden engellemeye çalışıyorsun ki? Belki de bu, senin ruhunun kendi kendini temizleme biçimidir.”
İşte o an, iki farklı yaklaşımın çatışması ve uyumu ortaya çıktı.
- Cem: Sorun varsa çöz, duyguyu kontrol et.
- Elif: Duyguyu yaşa, anlamını keşfet.
Ve belki de ikisi de haklıydı. Çünkü bazı erkekler, bunu anlamak için mantıklı bir çerçeveye ihtiyaç duyar. Bazı kadınlar ise, anlamlandırmak için kalpten hissetmeye…
---
Normal mi?
Cevap netti: Evet, normal.
İster geçmişten gelen yaralar, ister hormonların etkisi, isterse anlık bir duygu yoğunluğu… İnsan bedeninin ve ruhunun karmaşık yapısında bu tür tepkiler yer alabilir. Sorun, bunu yaşamak değil; bunu yaşamaktan utanmak.
Cem, o akşam Elif’ten aldığı güvenle şunu fark etti: Ağlamak, erkekliğini eksiltmez; tam tersine insanlığını gösterir.
---
Forumdaşlara Söz
Ben bu hikâyeyi paylaşırken aslında sizin de kendi deneyimlerinizi merak ediyorum. Hiç böyle bir şey yaşadınız mı? Ya da partnerinizin yaşadığına şahit oldunuz mu? O an ne hissettiniz?
Belki bazıları için bu sadece biyolojik bir reaksiyon, belki bazıları için derin bir ruhsal yolculuk… Ama bence konuşmak, paylaşmak, anlamaya çalışmak en güzeli.
Yazın, anlatın, içinizde kalmasın. Çünkü belki de hepimizin farklı kelimelerle anlattığı şey, özünde aynı duygudur: Bir anlığına, tüm maskelerin düştüğü çıplak bir insanlık hâli.
---
İstersen ben bu hikâyenin altına, forumdaşların ilgisini çekecek birkaç tetikleyici soru da ekleyebilirim ki yorumlar artsın. Bu şekilde paylaşımın etkileşimi daha yüksek olur. İster misin ekleyeyim?
Merhaba forumdaşlar,
Bugün size biraz farklı, biraz da yüreğinize dokunabilecek bir hikâye anlatmak istiyorum. Belki okurken gülümseyecek, belki de kendi anılarınızdan parçalar bulacaksınız. Ama en önemlisi, bu hikâyenin sonunda kendimize şu soruyu soracağız: “Boşaldıktan sonra ağlamak… Gerçekten normal mi?”
---
Bir Akşamüstü Sohbeti
Cem, 32 yaşında, mühendis. Hayatı planlı, düzenli, hesaplı. İşinde strateji kurmak, sorunları çözmek onun yaşam biçimi. Duygularını nadiren belli eder. Arkadaşları onu “soğukkanlı Cem” diye bilir.
Elif ise 29 yaşında, öğretmen. İnsan ilişkilerinde güçlü, empatik, duygusal zekâsı yüksek. İnsanların yüzüne baktığında içlerinde ne hissettiklerini anlayacak kadar sezgili.
O gün, iş çıkışı bir kafede buluştular. Cem biraz dalgın, Elif ise meraklı bir bakışla onu izliyordu.
— “Ne oldu? İş yerinde mi bir sorun var?” diye sordu Elif.
— “Yok… İşle alakalı değil,” dedi Cem, kahvesinden bir yudum alarak. “Bana garip gelen bir şey oldu. Dün gece, şey… boşaldıktan sonra kendimi birden ağlarken buldum. Sebebini de anlamadım.”
Elif başını hafifçe yana eğdi. Onunla alay etmedi, küçümsemedi. Tam tersine, gözleri daha da yumuşadı.
— “Ve bu seni korkuttu, değil mi?”
— “Evet… Yani erkek adam durduk yere ağlar mı? Özellikle… o an?”
---
Erkekler ve Duygular: Stratejiyle Maskelenen Hisler
Cem’in hikâyesi aslında birçok erkeğin sessizce yaşadığı bir durumun yansımasıydı. Toplum, erkeklere duygularını göstermemeyi öğretmişti. Sorun varsa çöz, zayıflık gösterme, mantıklı ol. Bu yüzden Cem de ilk refleks olarak kendine şu soruyu sormuştu: “Bu bir problem mi? Çözmem mi gerekiyor?”
Ama mesele bir “problem” değil, bir “deneyim”di. Vücudun ve zihnin bazen geçmiş anıların, bastırılmış duyguların ve yoğun yakınlığın etkisiyle tetiklenmesiydi.
---
Kadınların Empatik Yolu
Elif, Cem’in bakışlarındaki kırılganlığı gördü. Ona, bu yaşadığı şeyin anormal değil; tam tersine insanın en insanca hallerinden biri olduğunu anlattı.
— “Cem, bazen bedenimiz fiziksel bir şey yaşarken, zihnimiz bambaşka kapılar açar. Boşalma sadece bir biyolojik olay değil; bazen içinde güven, bazen geçmişten kalan yaralar, bazen de anlam veremediğin bir duygusal boşalma olabilir. Sen sadece… insansın.”
Bu sözler Cem’in içinde tuhaf bir rahatlama yarattı. Çünkü ilk defa biri, bunu “mantıklı” bir şekilde değil, “kalpten” anlamıştı.
---
Geçmişten Gelen Gözyaşları
O akşam sohbet derinleştikçe Cem, yıllardır kimseye anlatmadığı şeyleri dile getirdi. Çocukluğunda babasının soğuk tavırlarını, duygularını belli etmesine izin verilmemesini… Ve belki de boşaldıktan sonra gelen gözyaşlarının, biriken duyguların yıllar sonra açığa çıkmasından ibaret olduğunu fark etti.
Elif ona, bu durumun bilimsel bir açıklaması olduğunu da söyledi: “Post-Coital Dysphoria” (PCD) denen bir şey vardı. Hem erkeklerde hem kadınlarda olabiliyordu. Fiziksel tatminin ardından gelen bir duygusal düşüş, bazen de gözyaşları… Ama bu, hasta olduğun ya da ‘yanlış’ olduğun anlamına gelmiyordu.
---
İki Yol, Tek Gerçek
Cem olaya stratejik yaklaşmak istedi: “Peki bunu nasıl engellerim?”
Elif ise gülümsedi: “Neden engellemeye çalışıyorsun ki? Belki de bu, senin ruhunun kendi kendini temizleme biçimidir.”
İşte o an, iki farklı yaklaşımın çatışması ve uyumu ortaya çıktı.
- Cem: Sorun varsa çöz, duyguyu kontrol et.
- Elif: Duyguyu yaşa, anlamını keşfet.
Ve belki de ikisi de haklıydı. Çünkü bazı erkekler, bunu anlamak için mantıklı bir çerçeveye ihtiyaç duyar. Bazı kadınlar ise, anlamlandırmak için kalpten hissetmeye…
---
Normal mi?
Cevap netti: Evet, normal.
İster geçmişten gelen yaralar, ister hormonların etkisi, isterse anlık bir duygu yoğunluğu… İnsan bedeninin ve ruhunun karmaşık yapısında bu tür tepkiler yer alabilir. Sorun, bunu yaşamak değil; bunu yaşamaktan utanmak.
Cem, o akşam Elif’ten aldığı güvenle şunu fark etti: Ağlamak, erkekliğini eksiltmez; tam tersine insanlığını gösterir.
---
Forumdaşlara Söz
Ben bu hikâyeyi paylaşırken aslında sizin de kendi deneyimlerinizi merak ediyorum. Hiç böyle bir şey yaşadınız mı? Ya da partnerinizin yaşadığına şahit oldunuz mu? O an ne hissettiniz?
Belki bazıları için bu sadece biyolojik bir reaksiyon, belki bazıları için derin bir ruhsal yolculuk… Ama bence konuşmak, paylaşmak, anlamaya çalışmak en güzeli.
Yazın, anlatın, içinizde kalmasın. Çünkü belki de hepimizin farklı kelimelerle anlattığı şey, özünde aynı duygudur: Bir anlığına, tüm maskelerin düştüğü çıplak bir insanlık hâli.
---
İstersen ben bu hikâyenin altına, forumdaşların ilgisini çekecek birkaç tetikleyici soru da ekleyebilirim ki yorumlar artsın. Bu şekilde paylaşımın etkileşimi daha yüksek olur. İster misin ekleyeyim?